IDEA Sohbetleri 2 - Doç. Dr. Mehmet Asatekin & Prof. Dr. Gülay Hasdoğan
IDEA sohbetlerinin ikincisinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü kurucularından Doç. Dr. Mehmet Asatekin’in konuk olduğu buluşmanın moderatörlüğünü Prof. Dr. Gülay Hasdoğan üstlendi. "Endüstriyel tasarım mimarlıktan farklı bir branştır. Mimar bakış açısı ile tasarımcı olunamaz, kişinin bildiklerini unutup bu mesleği sıfırdan öğrenmesi gerekir" diyen Asatekin, bu söyleşide bölümün kurulduğu yıllardan bugüne, endüstriyel tasarım mesleğinin kendi geleneğini oluşturma sürecini bireysel deneyimlerinden hareketle aktardı.
Avrupa geleneğinin mimar her şeyi yapar yaklaşımının benimsendiği dönemlerden Amerika’nın herkes bildiğini yapmalı yaklaşımına ilerlerken meslek alanına dair gözlemlerinin yer aldığı üç saati bulan keyifli sohbete ETMK youtube hesabından erişebilirsiniz. Bu yazı ile sohbetten kısa bir kesit sunmak istedik.
Gülay Hasdoğan: Bölüme başladığımızda öğrenci olarak, siz bizim için izlenmesi gereken model hocalarımızdan biri oldunuz. Yeriniz çok özel ve önemli. Hocalarımız arasında şehir plancısı olan, mimar olan çok kişi vardı. Lisans eğitiminiz sırasında David K. Munro’dan aldığınız derslerin de etkisi olduğunu biliyorum, şimdi size sormak isterim, neden mimarlık disiplinini bırakıp endüstriyel tasarıma geçiş yaptınız?
Mehmet Asatekin: Mimarlıktan başka bir dala yatay geçiş yapma tercihim ve neden bu bölüm, diye sorabileceğimiz iki ana soru var. Türkiye’deki mimarlık eğitiminin kökleri çoğunlukla Avrupa’dan geliyor, École des Beaux-Arts’dan gelen Fransız eğitim modeli var. Avrupa geleneğini düşündüğümüzde; Fransa gibi Almanya, Belçika, Hollanda da kendini gösteren yaklaşım mimarın binayı bütünüyle düşünmesi ve icra etmesi. Bu yaklaşım, Art Nouveau öncesi başlayıp devam ederken ardından modernizmde de karşımıza çıkıyor. Le corbusier de mobilyasını, duvar halısını yapıyor. İğneden ipliğe, bir çevre yaratma geleneği var Avrupa’daki mimarlarda. ODTÜ’ye baktığımızda ve eğitim sırasında da biz bunu, mimar her şeyin sahibidir, diye öğrendik ve böyle devam ettik. Ardından Amerikan ekolünü düşündüğünüzde orada herkes kendi işini yapıyor. Mies van der Rohe ya da Alvar Aalto başka ürünler tasarladıysa bile, Amerika’nın yaklaşımı bambaşka. ODTÜ’de de bu bölümün açılmasındaki motivasyon, uluslararası ölçekteki branşların doğmasından kaynaklanıyor.
Henüz birinci sınıftayken bölümün açılacağı haberleri vardı, mimarlıktan farkının ne olduğunu öğrenmeye başladım, derslerde gördüğümüz konulardan bir tanesiydi. Bölümün açılacağı haberleri, eğitimimin tamamlanmasından sonra daha da netleşti. Mimarlık disiplini beni her zaman çok heyecanlandırır, mimarinin yanı sıra kişisel olarak daha hakim olabileceğim bir ölçek olarak endüstriyel tasarım bana cazip geldi. Yapıların hayata geçmesi yıllar alırken, ürünler için sürenin daha kısa olacağını varsaydım. Heyecan verici bir ölçek olduğunu düşündüm. Bölümü daha fazla bilmek ve ilginç oluşu nedeniyle kariyerimde farklı bir kulvara geçtim. Heyecanlandığım için bu yola koyuldum. Belirli bir zamandan sonra merak çok etkili oluyor. 4 yıl boyunca tarih, teknoloji, strüktür ile ilgili mimari bilgi edinmiştim ve bu yeni branş yeni bilgiler ile dolmamı sağlayacaktı.
Gülay Hasdoğan: Eğitim hayatım boyunca sizden şu ifadeyi duyduğumuzu hatırlıyorum. "Endüstriyel tasarım mimarlıktan farklı bir branştır. Mimar bakış açısı ile tasarımcı olunamaz, yeni bir bakış açısı kazanılması gereklidir." Dışarıda temasım olan diğer kurumlardaki mimarlardan duyduğum ise farklıydı, endüstriyel tasarımcı olmak için önce mimar olmak gerekir diye düşünüyorlar. Bazı okullarda eğer mimarlık bölümü var ise mimari prensiplerin endüstriyel tasarım bölümü üstündeki etkisi oldukça dominant olabiliyor. Siz, kuruluştan itibaren bunun aksini söylediniz. Merak etmişimdir, arkasındaki niyet bizim kendimize güvenmemiz miydi, yoksa buna inandığınız için mi?
Mehmet Asatekin: İnandığım için elbette. Bu öngörü ile yüksek lisansımı bu alanda yaptım. Ben bu yola baş koyup bu konuda çalışmaya başladım. Her çalıştığım dalda, aldığım tüm derslerde mimarlıktan ne kadar farklı olduğunu gördüm. Bize başlangıçta söylenenin Avrupa geleneğinden geldiğini gördüm. 4 senelik eğitimimi tamamladığım mimarlıktan sonra endüstriyel tasarım bölümüne geldiğimde tüm bildiklerimi unutmam gerekti. Teknik çizim, piyasa ilişkileri, üretim yöntemleri farklıydı, tasarım nosyonu dışındaki tüm bilgilerimi bir yana koyup sıfırdan öğrendim. Temel tasarımın kendisi de değişiyor, çizim değişiyor. Mühendislik disiplinindeki arkadaşlarım ile birlikte geceleri öğrenip gündüzleri öğrencilere öğrettim. Ben bu ızdırabı çektim, başkaları çekmesin diye en iyisi bu bölüme mimarlar gelmesin diye düşündüm.
Gülay Hasdoğan: Bu yaklaşımın sizin mütevazı kişiliğinizden kaynaklandığını düşünüyorum. Uzun yıllar emek verdiniz, çalışmalar yürüttünüz ve bölüm başkanlığı yaptınız ve henüz çok erken olduğu düşünülecek bir dönemde, "Bölümü bu eğitimi almış kişiler yürütmeli" diyerek meslekten gelenlere bıraktınız, bu bize çok örnek bir yaklaşım oldu, bunu yapmanızın arkasında ne vardı?
Mehmet Asatekin: Eğitimin kendisine önem verdiğim için bunu yaptım. Eğitim belli bir bilgi birikimine kısa yoldan ulaşmayı sağlar. Bilgi ve tecrübeler kolektif şekilde toplanır ve hocalar da bu bilgiyi aktarırlar. Burada kümülatif bir bilgi var ve bu aktarılıyor. Tasarım ve tasarımcının tanımı değişiyor, bu da mesleğin değişimini etkiliyor. Mimarlıkta etkileşim insan ile binlerce yıldır değişmiyor. Endüstriyel tasarımda ise bu o kadar hızlı değişiyor ki sahip çıkılması için her gün o konuda çalışılması gerekiyor. Tasarım pratiği için de bu geçerli. Tasarım pratiğini deneyimleyen, uygulamacı kişiden öğrenmek çok daha kolay. Orada edinilen mesleki bilgiyi aktarmak üzere bazı arkadaşlarımız akademide rol alıyor ve paylaşıyor. Bugünlerde de profesyonel deneyimi olan kişilerin yarı zamanlı olarak dahiliyetini görüyoruz, bu çok faydalı. Bilgi birikimi ve tecrübe birikimini hem akademisyen hem pratisyen kişilerden edinebilmek önemli.